ANTİOKSİDAN SU

Vücüdumuzun bir çok denge mekanizması, hücrelerimizdeki asidik ortamı nötralize etmek için mücadele veriyor. Vücüdun asidik ve alkali dengesi, yani elektron düzeyleri pH dengesi olarak adlandırılabilir.
Alkali olan, elektron bağışlar, asidik olan elektron çalar. Kalsiyum ve magnezyum gibi alkali mineraller elektron bağışlayıcısıdır. Alkali mineraller asidik ortama suyun ateşe karşı gösterdiği etkiyi gösterir.. Kemiklerimizdeki kalsiyum ya da kalbimizdeki ve kaslarımızdaki magnezyum sökülerek vücudumuzdaki asiditenin nötralize edilmesinde kullanılıyor. Yaşlılıktaki osteoropoz veya kalça kırıklarının nedeni bu denge mekanizmasının aşırı kullanımıdır. Elektron yüklü mineral depolarımız asiditeye karşı bir itfaiye malzemesi gibi harcanıyorlar. Hayvansal protein, şeker, basit karbonhidratlar ve stres vücudumuzdaki asiditeyi arttırıyor. Vücut en son çare olarak bu asiditeyi katılaştırıyor. Nükleer atıklar gibi organlardan uzak yağ kütleleri içinde saklıyor. Bu anlamda şişmanlayabilmek asiditeden koruyucu bir etki sayılabilir. Fakat zayıflarken bu asitlerin vücuda yayılacağını ve daha fazla hastalık üretebileceğini bilmeliyiz. Eklemlerdeki artrit ya da sinir hücreleri arasındaki jelleşme nedeniyle nöronlar arasında iletişim eksikliğinin yol açtığı Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklar da asiditenin sonuçlarıdır. LDL kolestrol bir doymamış yağ olarak fazla elektronunu kandaki asitlere vererek nötralize eder, kalsiyumla paketleyip damar cidarında depolar, kandaki asidin damarı delmesine engel olur. Buna karşılık alkali beslenme vücudun kolestrole olan ihtiyacını azaltır, kolestrolü kendiliğinden düşürür.
Asit ve alkali, sıcak ve soğuk gibi farklı kutuplardır. Şiddetleri de aynı değildir. Vücuttaki tek birim asidi nötralize etmek için 20 birim alkali gerekir. Dolayısıyla genellikle asidik ağırlık daha fazladır. Metabolizma çalıştığı ve enerji ürettiği sürece asidik atıkların üretimi de sürer. Enerji üretimi alkalinin aside dönüşümünü zorunlu kılar. Kanımız 7,35-7,45 pH değeri arasındadır. Bu hafif alkali değer vücut tarafından hep aynı düzeyde tutulur. Yine de bu iki değer arasında kanın oksijen taşıma yeteneği % 60 artabilmektedir. Vücut kanın asit tarafına kaymasına asla izin vermez. Engellemek için yukarıda belirttiğimiz asit giderici tampon sistemlerini kullanır. Kanın pH değerini alkali tutabilmek için diğer vücut sıvılarının asit yükleri arttırılır. Asidik yükler arttığında bunun vücuda bedeli ağırdır ve kan testleriyle tesbit edilemez. Alkol, şeker, hayvansal proteinlerin tüketimi ve stres asidik atıkları ciddi oranda yükseltirler. Çağımızda giderek daha sık görülen hastalıklar bu asidik atıklar ile mücadelemizde geriye düştüğümüzü göstermektedir.

Buna karşılık alkali iyonize su cihazları asditeyle savaşabilen antioksidan değeri yüksek su üretirler. Logaritmik ölçülen ve ORP adı verilen oksijen indirgeme potansiyeli, yani antioksidan elektron bolluğu bu cihazlarda örneğin -500 mV civarına varabilir… Çeşme suyunda bu değer +150 + 250 mV arasındadır.. +420 mV üzerindeki sıvılar antioksidan değil oksidasyon etkisi gösterirler. Yani bu değerin düşük olması istenir. Taze sıkılmış portakal suyunda bu değer -100 mV olabilmektedir. Örneğin -200 mV değerindeki bir bardak iyonize sudan sağlayabileceğimiz antioksidan kapasitesini ancak 7 bardak portakal suyundan alabiliriz. -500 mV bir bardak iyonize su karşılığı ise litrelerce portakal suyuna denk gelecektir.

Burada portakal suyunun besin değeri değil, elektron taşıma kapasitesi yani antioksidan etkisi karşılaştırılmaktadır. Unutulmaması gereken başka bir yön de portakal suyundaki ya da tüm taze sebze ve meyvelerde olduğu gibi alkali iyonize suyun da çabuk tüketilmesi gerektiğidir. Yoksa yüksek sayıdaki elektronlarını çevreye kaptırır, antioksidan etkisi zayıflar.
Hızlı Menü : Alkali Yaşam Kategorisi Ana Sayfa

You may also like...